_d%C3%BCzenlendi.png)
Vaktiyle Ege'nin bir sahil kasabasında hüzünlü bir limon yaşarmış. Uzunca süredir bir ağacın dalından sallanıyor ve hep düşme korkusuyla şişmanlayıp duruyormuş.
Hikayenin devamı yazının içinde ;)
Hikayeciliğin (storytelling) son yıllarda değeri anlaşılan, inanılmaz etkili bir iletişim yöntemi olduğu, artık su götürmez bir gerçek. Birçok alanda yoğun olarak kullanılsa da henüz ülkemizde olması gereken popülariteden oldukça uzak bir noktada.
Hikayeler kişinin kendini işin içinde, hatta (ustaca kullanıldığında) hikayenin kahramanı olarak hissettiği bir dizi zihinsel faaliyetin oluşmasına neden oluyor. Böylelikle kişinin uzak olduğu düşüncelere yaklaşması, hatta ikna edilmesi kolaylaşıyor. Devasa bir konu ve uzmanlık alanı olduğundan, durumu kısaca bu şekilde tanımlamak yeterli sanırım.
Peki biz bunu satarken nasıl kullanacağız?
Hikayeye sahip olan markalar satar: Çevrenize bakın, ilginç bir hikayeye, geçmişe sahip şirketlerin tüketici tarafından çok daha fazla değer gördüğünü fark edeceksiniz. Harley Davidson, Microsoft, Facebook, Apple gibi.
Hikayeli deneyimler satar: Varsayalım ki bir şerbetli tatlı dükkanındasınız ve size ilginç isimli bir kadayıf geliyor, yanında üzüm ve üzüm şırası ile. Garson size "önce üzümden bir tane yemenizi, sonra ağzınızda üzüm tadı varken tatlıdan bir dilim almanızı, sonrasında ise şıradan tatmanızı" söyleyerek bir deneyim hikayesi oluştursun. Siz bunu denediğinizde lezzeti sevdiyseniz, bir başkasına bu ilginç deneyiminizi anlatmaz mısınız?
Hikayeli ürünler satar: Yeni bir Fender gitar almak isterseniz 100-1000 $ arası ödersiniz. Peki Jimi Hendrix'in konserde kırdığı Fender gitara ne kadar verirsiniz? Burada satın aldığınız gitar değil onun hikayesidir.
3 basit öneriyle satışınıza bambaşka bir boyut kazandırın:
- Markanızın hikayesini yazın.
- Deneyiminizi hikayeye dönüştürün.
- Ürününüzün hikayesini oluşturun.
Hmm, limona ne oldu dersiniz?
O artık size hikayesini anlatabildiği için kederinden kurtuldu, şimdilerde kahkahalar atıyor. ;)